Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltmaktadır. Bu durum, vatandaşın gıda alışverişinde öncelikli olarak fiyat kriterini baz almasına ve hangi ürün, nerede ucuzsa oraya yönelmesine neden olmaktadır. Burada karşımıza iki büyük sorun çıkmaktadır; birincisi neredeyse hammadde fiyatına satılan, merdiven altı veya kayıt dışı şekilde uygun olmayan koşullarda üretilen gıda maddeleri, ikincisi ise taklit ve tağşişdir. Her iki durum da halk sağlığı açısından risk teşkil etmektedir. Gıda güvenliğine yönelik yoğun tartışmaların olduğu, her gün başka bir gıda zehirlenmesi ve gıda ürünlerinde taklit/tağşiş haberi ile karşılaştığımız günleri yaşıyoruz. Halk indirim günlerini takip edip hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırıyor. Halk ekmek büfelerinin, Et ve Süt Kurumu satış yerlerinin önünde uzun kuyruklarda çoğu zaman saatlerce bekliyor. Pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki, pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımızı da görüyoruz. Sabit ve dar gelirli vatandaşımız, artık 3-5 kuruş ucuz ürün satın alarak bütçesini denk getirme derdindedir. Sonuç olarak üzülerek diyoruz ki; enflasyon, sabit gelire sahip ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcıdır.
Yüksek gıda enflasyonu sonucunda et ve süt ürünleri, yumurta, yağ, bakliyat, şeker gibi temel gıdalar ulaşılması zor ve neredeyse lüks tüketim malı haline gelmiştir. Şu an ülkemizde yeterli ve dengeli beslenemeyen yüzbinlerce insanımız, açlık sınırında yaşarken temel ihtiyaç maddelerine bile ulaşamamakta, çocuklar okula aç gitmek durumunda kalmaktadır. Aynı zamanda, dar gelirli ailelerin sofralarında, çocukların bedensel ve zihinsel gelişim için gerekli olan proteince zengin gıda miktarı azalmakta, buna karşılık daha ucuz ve sağlıksız olan karbonhidratça zengin gıda oranı artmaktadır.
Diğer yandan, gıda sektörüne hammadde sağlayan çiftçilerimiz de her geçen gün üretimden kopmaktadır. Mazot, gübre, ilaç ve yem gibi temel girdi fiyatlarındaki olağanüstü artışlar sonucu, çiftçi ürettiği ürünü maliyetin altında satmak zorunda kalmıştır. Bir yıllık emeğinin karşılığını alamadığı gibi zarar etmektedir. Dolayısıyla, almış olduğu kredileri ödeyemez hale gelmiştir, her geçen yıl borçları artmaktadır, sorunların içinden çıkamamaktadır. Bu olumsuz gidişatın doğal sonucu olarak, çiftçimiz üretimi terk etmektedir. En kısa zamanda tarımsal üretimde yeterli ve etkili önlemler alınmaz ise gıdaya ulaşmakta daha da zorlanacağımız günler çok yakındadır. Gıda egemenliğimiz çok büyük yara alacak ve gıdada tam anlamıyla dışa bağımlı hale geleceğiz.
Bahsettiğmiz büyük sorunların çözümü için önerilerimizi sıralamak isteriz:
Sonuç olarak, meralarımızı ve tarım arazilerimizi korumadan ve sürdürülebilir kılmadan, çiftçilerimizi eğitip sözde değil emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri şekilde destekleyip yeniden üretime yöneltmeden, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkmadan, güçlü üretici, tüketici ve dağıtıcı kooperatiflerin yaygınlaştırılmasını sağlamadan, ülkemizi ithalat sarmalından kurtarmadan, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeden gıda enflasyonuna dur diyemeyiz ve bu konuyu ne yazık ki her ay konuşmaya devam ederiz.
Güvenilir gıdaya yeterince, kolay ve sürekli ulaşmak tüm vatandaşların hakkıdır. Gıdaya erişim bir sorun ve endişe kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır. En temel ve ertelenemez ihtiyaç olan gıdanın, herkes için kolayca, yeterince ve sürdürülebilir şekilde erişilebilecek duruma getirilmesi elzemdir.