Başkan pehlivan Üretemezsek; kıtlık ve açlık yaşarız!...

Başkan pehlivan  Üretemezsek; kıtlık ve açlık yaşarız!...

Üretemezsek; kıtlık ve açlık yaşarız!...

Ayaklarımızın altındaki ince tabakanın geleceğimizi elinde tuttuğunu çok az kişi bilir. Toprak ve içinde yaşayan çok sayıda organizma bize gıda, hammaddeler, su, karbon, besin döngülerini düzenler ve böylece karada yaşamı mümkün kılar. Öncelikle bu sihirli halının birkaç santimetresinin oluşması için binlerce yıl gerektiğini unutmamalıyız. 

Tarım sektörü büyük oranda doğa koşullarına bağlı yapılması nedeniyle tüm dünyada korunan, desteklenen bir sektördür. Covid-19 salgınında, insanların ilk önce market raflarına koşarak gıda stoku yapması bizlere tarımın önemini ve tarımın desteklenmesinin bir zorunluluk olduğunu gösterdi. Pandemi, küresel düzeyde uygulanan tarım ve gıda politikalarının değişmemesi halinde dünyada bir gıda kıtlığı ve gıda krizi yaşanacağını açıkça göstermiştir. Küresel salgın, dünya genelinde kamunun rolünün, özel sektöre bağlı serbest piyasa ekonomisinin, küresel ticaret kurallarının ve uluslararası ilişkilerin yeniden sorgulanmasına yol açmıştır. Pandemi yasakları nedeniyle mevsimlik işçi temininde ve gıdaya erişimde yaşanan ciddi aksaklıkların salgından daha tehlikeli sonuçlar doğurabilecek olması tüm ülkelerin tarım politikalarını yeniden gözden geçirmelerini zorunlu kılmıştır. Pandemi sürecinde ülkeler kendi üretimlerini ve stoklarını artırmaya çalışmakta, sınırlarını kapatmakta, ihracat yasakları koymakta, dış ticaret hacmi daralmakta, korumacılık önlemleri artmaktadır.

Salgın döneminde en fazla gündeme gelen kavramlar gıda egemenliği, gıda güvencesi ve gıda güvenliğiolmuştur. Üretmezsek beslenemeyiz. Üretemezsek tüketemeyiz. Üretemezsek kıtlık ve açlık yaşarız. Tarımda gelişmiş ülkeler desteklerini birkaç yıl öncesinden açıklayarak çiftçisini önceden yönlendirmektedir. Ülkemizde ise çiftçimiz önünü görememektedir. Desteklerin sonraki yıllarda ve yetersiz ödenmesi, pandemi sürecinde tarıma ek ekonomik desteklerin verilmemesi, dövizdeki hızlı artışın dışa bağımlı mazot, gübre, tohum, yem, ilaç fiyatlarını oldukça yükseltmesi, tarımsal kredi ortamının iyileştirilmemesi, ülke düzeyinde meteorolojik kuraklığın tarımsal kuraklığa dönüşmesi ve olası hidrolojik kuraklıkta sulu tarımın daralma olasılığı tarım sektörümüze yönelik ciddi tehditlerdir.

Çoğu ülkenin kendi vatandaşlarının gıda gereksiniminde yeterli olmak için, üretimini artıracak önlemler alması, tarım ürünlerinde dışsatımı kaldırması ya da ciddi kısıtlaması, bizlere “paramız olsa da her koşulda dışalım yapılamayacağı” gerçeğini gösterdi. Dışalım, normal zamanlarla birlikte, özellikle salgının dünyayı tehdit ettiği günümüzde de ülkemiz için çözüm değil.

Ülkemizde söylem dışında maalesef yerli üretimi ve üreticiyi korumaya yönelik bütüncül somut politikaların uygulamaya konulmaması, parçacı küçük projeler dışında ek ekonomik önlemlerin alınmaması, salgının ikinci dalgasının, gündeme gelen ciddi kuraklıkla birlikte, tarım sektörümüzün olumsuz etkilenmesine neden olacaktır. Yaşanmış olanlardan ders alarak, yaşanması muhtemel olumsuzluklarla karşılaşmamak için öncelikle toprağı korumak ve sonrasında Havza Bazlı Üretim ve Desteklemenin gereği olan;

1- Havzalar ayırımı yapılırken bölgelerin tarımsal verimliliklerinin yanında sosyal ve ekonomik yapıları da göz önüne alınarak belirlenmelidir. 2- Bu bölgelerin ürünleri belirlenirken tarımsal yapı bir bütün olarak ele alınmalı, bölgelerin şartlarına göre hayvancılık, meyve ve sebzecilik, tarla bitkileri destekleme kapsamında değerlendirilmelidir. Bu durum; Türk tarımı, üretici ve ülke ekonomisi için vazgeçilmez bir olgudur. 3- Belirlenen havza dâhilindeki ürünlerin üretim maliyetlerinin düşürülmesi için o bölgeye özel, farklı girdi desteği uygulanmalıdır. 4- Havza bölgelerinde ürünlere göre tarımsal teknik ve teknolojilerin geliştirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. 5- Havza bölgelerindeki üreticileri bilgilendirmek için planlı bir tarımsal yayım uygulaması yapılmalıdır. 6- Aynı ürüne verilen desteklerin havzalara göre farklı olması gerekmektedir.7- Havza bölgesi ürünlerinin işlenmesi hususunda tarıma dayalı sanayinin kurulması ve geliştirilmesine katkı amaçlı kırsal kalkınma programı kapsamı dâhilinde havza bazlı teşvik verilmesi gerekmektedir. 8- Üretici ve tüketiciyi olumsuz etkilerden korumak amacıyla bir an önce “Üretici Birlikleri Yasası” yeniden ele alınarak destekleme, depolama ve pazarlama yapabilme yönünde revize edilerek işlerlik sağlanmalıdır. 

Artan dünya nüfusu ve bu nüfusa karşılık güvenli ve yeterli gıdaya ulaşmada yaşanan sorunlar gündemi meşgul etmekte. Suların kirliliği ya da su kaynaklarının azalması, çevrenin kirlenmesi, tarımsal alanların amaç dışı kullanımı, bunları çoğaltmak mümkün. Bu noktada bizim de ülke olarak payımıza düşen sorumluluğu taşımamız gerekli. Tarımsal üretim potansiyelini ve üretim desenimizi artırmak bir zorunluluk. Bunu yaparken tüm kurum ve kuruluşlar, sektörler, meslek grupları, sivil toplum örgütleri dayanışma ve birlik içinde çalışmalıyız. Bunu da gıda güvenliğinden ya da gıda sektörünü ileriye götürme yönündeki hedeflerimizden taviz vermeden yapmalıyız.

Sonuç olarak sorunun çok boyutu çözümü için ise; stratejik bir sektör olan tarım sektörünü gecikmeksizin korumak ve somut önlemlerle üretim ekonomisine geçmektir. 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği, bütçeden tarıma ayrılan kaynak gayrisafi millî hâsılanın en az %1’i düzeyine yükseltilmelidir. Ülkemizde tarımsal ürün ve tarımsal hammadde dışalımı kısıtlanmalı, gümrük vergileri düşürülmemelidir. Tarım arazilerimizi koruyacak şekilde ülke düzeyinde “Arazi Kullanım Planlaması” yapılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanan tarım arazilerimizde üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek “Tarımsal Üretim Planlaması”nageçilmelidir. “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli, girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene verilmelidir. Dövizdeki artışa paralel artan girdi fiyatlarındaki kaçınılmaz yükselişi önlemek ve üretime kesintisiz devam etmek için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmeli, tarımsal girdilere destek verilmeli, KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalıdır. Yerinde sayan destekleri dikkate alarak tarım sektörü için ek ekonomik destekler paketi açıklanmalıdır. Üreticilerimizin kamu ve özel bankalar ile Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları krediler yapılandırılmalı, faiz silinmeli, ana para için kredinin alındığı dönemin faiz koşullarıyla 5 yıla yayılan bir yapılandırma gündeme gelmelidir. Çiftçilerin BAĞKUR ve SSK borçları ertelenmelidir. Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri tarım işletmelerini de kapsamalıdır.

Arif Arslan

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER